Πέμπτη 3 Ιανουαρίου 2019

4 Kasım Aziz Yorgios Karslidis

Aziz Yorgios Karslidis (Dünyevî adıyla Athanasios), 1901 yılında Pontus’daki Argirupoli’de (Gümüşhane) doğdu. Küçük yaşta yetim kaldı, onu dindar ve iyi bir insan olan büyükannesi büyüttü.

     Azizin abisi onu çobanları gütmeye gönderirdi ve büyükannesinin çok üzülmesine rağmen onu azarlıyor ve dövüyordu. Athanasios henüz 7 yaşındayken büyükannesi öldü. O zaman komşuları olan iyi bir kadın azizin küçük kardeşi Anna’yı korumasına aldı ve 14 yaşına gelince evlendirmek üzere (O dönemde kızların evlendiği yaş) oğluyla nişanladı. Fakat Anna, küçük yaşta vefat etti ve üç yıl sonra da anlaşıldı ki o da bir azizeydi (Bkz. aşağıda). Kutsal emanetleri bugün Sipsa’daki (Drama, Yunanistan) kilisede Meryem Ana ikonasının önünde korunmaktadır.
     Bakırcı olan dedenin peşinden giden aile önce Erzurum’a oradan da Kafkaslar’a taşındı. Dedesinin ölümünden sonra küçük Athanasios abisi ve yengesiyle birlikte kaldı. Ancak abisinin davranışları onu çok yaraladı ve bu yüzden karlı bir gece yanlarından ayrıldı. Tenhalığın içinde avare bir şekilde ilerlerken kayboldu, geçen bir tüccar kervanı onu karların arasında ölmekten kurtardı ve Türkiye’ye girerek, onu çoban yapması için bir Türk’e teslim ettiler. Fakat bu kişi Türk değil gizli Hristiyandı ve evinin altında da gizli bir kilisesi vardı.

     Bir gün Athanasios ilahi okuyan üç adam gördü, o kadar güzel okuyorlardı ki yanlarına gitmek için onların peşinden koştu. Varlıklarından ötürü büyük bir huzur ve sevinç hissetti ve hayvanları bırakıp onlarla birlikte ilerledi, fakat aniden kaybolduklarında ağlamaya başladı ve eve dönüp evin beyine olanları anlattı. O da Athanasios’u kiliseye indirip ikonaları göstererek o üç adamın bunlardan birinde olup olmadığını sordu. Çocuk onları kilisenin ikonostasisinde bulunan Üç Büyük Başpiskopos’un (Azizler Hrisostomos, Vasilios, Grigorios) ikonasında tanıdı.

     Ev sahibi anladı ki bu çocuk çobanlık yapmamalı ve ona yardım etmek ümidiyle Tiflis’e kadar eşlik etti. Orada kendisini doğum belgesinden tanıyan (Abisinden ayrılırken yanına aldığı tek belgeydi) ve episkopos olan amcasını buldular. Amcası onu yanına aldı ve Athanasios orada Gürcü dilini öğrendi.

    1917 yılında Gürcistan’daki Yaşam Veren Pınar Manastırı’nda 18 yaşında Simeon adını alarak keşiş oldu. Ruhbanlık töreni gerçekleştirildiğinde ise Yorgios adını aldı, böyle yapmasını ona küçük yaşta at üzerinde gördüğü Aziz Yorgios’un bizzat kendisi söylemişti. Rus devriminden sonra manastırı yağmalandı ve yıkıldı. Rahiplerden de inançlarını inkâr etmeyenler öldürüldü. Aziz de idamla yargılandı fakat mucizevî bir yolla kurtuldu. İlk kurşunlar, üzerinde Meryem Ana ikonası olan göğsündeki kolyeye isabet ettiler, diğerleri ise yere düştüğünde ona ayaklarından isabet ettiler.

    Sabah devrimcilerin içinde olduğu bir araba göründü ve hayatta kalanları (6 kişi) topladılar. Onları tehdit etmelerine rağmen bir hastaneye götürdüler ve iyi olduklarında ise serbest bıraktılar. Fakat kısa bir süre sonra aziz başka ruhbanlarla birlikte berbat şartlar altında hapsedildi, buradan ise dindar bir Rus olan Andrey Simonof’un ve onun eşi Artemisia’nın yardımı sayesinde kurtuldular.

    Yorgun ve bitkin geçen birkaç yılın ardından, 1929 yılında Yunanistan’a geldi, 1930 yılında Drama’nın Taksiarhes köyüne yerleşti. Orada yerlilerin de ricası üzerine Tarım yönetimi tarafından kendisine 5-6 dönümlük bir arazi verildi, buraya Kurtarıcımız’ın Göğe Yükselişi adlı manastırı kurdu ve hayatının son yıllarını bu manastırda geçirdi, 1959’a kadar.

    Erdemi ve Kutsal Ruh’un yoğun hediyeleri vesilesiyle çok geniş alanda tanındı, birçok insanın manevî pederi oldu.

     Diğer insanların ruhu için derin endişe duyan bir insandı, kibar, fanatik olmayan, sevgi öğretmeni, uslanmaz kötülük ve sık karşılaştığı iki yüzlü dindarlık karşısında katı, günahkârlara karşı ise sert davranmayan. Ancak, tıpkı diğer azizler gibi, ahlakî konularda titizdi ve vicdanımızla hesaplaşma konusunda çok katı olmamız gerektiğini söylerdi.

     Ahlakî nefret ile değil fakat acı ile, kürtaj olmuş, büyü yapmış ya da kürtaja yardım etmiş annelerden yapmalarını istediği kanon* çok karakteristiktir (Çoğu zaman sahip olduğu lütuf sayesinde bu kişileri kimse ona söylemese de tanır, ortaya çıkarırdı): Yedi gün boyunca yedi köyde dilencilik yapmalarını (Her gün bir köyde) daha sonra sadakalardan topladıklarını da fakirlere vermelerini söylüyordu.

     Çok kuvvetli görüm ve peygamberlik lütfuna sahipti. Manastırına gelenlerin karakterlerini, ihtiyaçlarını ve geçmişlerini görebiliyordu, kilometrelerce uzakta yaşanan olayları anlıyordu ve duası aracılığıyla hastalar iyileşiyordu. Aziz Vaftizci Yuhanna ve benzeri başka aziz kişilerle olan iletişimi ve onlarla ilgili olan görümleri hakkında sarsıcı tanıklıklar bulunmaktadır. Bazı dönemlerde manastırı çok sayıda ziyaretçiyi kabul ettiğinde, herkes sırayla geçip hayır duasını alıyordu, o zaman kimilerine sorardı, “Sen Allah’tan korkuyor musun?”, soruyu duyan kişi de hemen “Tabii ki korkuyorum” derdi. Ondan sonra aziz şöyle yanıtlardı, “Eğer O’ndan korksaydın, şunu ya da bunu yapmazdın”. Böylece ciddî günahlar ortaya çıkartırdı, akrabalara ya da evdeki çaresiz yaşlılara karşı yapılmış haksızlıklar, hatta gizli suçlar vb.

    Rahiplik düzenine göre aziz tabutsuz gömüldü. Cenazesinde, isteği üzerine, kadınlar beyaz eşarplar taktı. Rab’de uyuduğu gün manastırın avlusunda bulunan iki selvi ağacı eğildiler ve kırk gün boyunca eğik kaldılar. Vefatından sonra çok defa görüldü ve çok mucizeleri kaydedildi.

    Aziz Yeorgios resmî olarak 2008 yılında aziz ilan edildi ve anma günü olarak da vefat ettiği 4 Kasım belirlendi.